16 Eylül 2025 Salı
İspanya’daki Katalan Nanobilim ve Nanoteknoloji Enstitüsü (ICN2) liderliğinde yürütülen uluslararası bir araştırma, buzun bükülmesiyle elektrik üretebildiğini ortaya koydu. Araştırmanın bulguları Nature Physics dergisinde yayınlandı.
Bilim insanları, buzun “flexoelectric” adı verilen özelliğe sahip olduğunu tespit etti. Bu etki, bir kristal yapının bükülmesi veya eğilmesi sırasında yük dağılımının değişmesiyle elektriksel potansiyel farkı oluşmasını ifade ediyor. Bilim insanları, buz levhalarını iki metal plaka arasına yerleştirerek kontrollü biçimde büktü ve ortaya çıkan elektrik potansiyelini kaydetti.
Çalışmada ayrıca buzun yüzeyinde −113 °C’nin altında çok ince bir ferroelektrik tabaka oluştuğu keşfedildi. Bu tabaka, uygulanan dış elektrik alanına bağlı olarak yönü değişebilen bir polarizasyona sahip. Araştırmacılar, bu özelliğin fırtına bulutlarında buz parçacıklarının çarpışması sonucu yıldırım oluşumuna dair mevcut anlayışa katkı sağlayabileceğini düşünüyor.
Yapılan başka bir araştırmada, tuz eklenmiş buzun normal buza göre çok daha yüksek elektrik sinyali oluşturduğu tespit edildi. Nature Materials’da yayımlanan bu sonuç, buzun özellikle tuzlu ortamlarda enerji üretiminde daha etkili olabileceğini gösteriyor.
Bilim insanlarına göre bu buluş, soğuk ortamlarda işleyen sensörler, alternatif enerji toplama teknolojileri ve atmosferdeki elektriksel olayların daha iyi anlaşılması gibi alanlarda değerlendirilebilir. Ancak üretilen elektrik miktarı henüz çok düşük olduğundan, günlük enerji ihtiyacını karşılayacak bir teknolojiye dönüşmesi için daha uzun bir araştırma sürecine ihtiyaç var.
Kaynak: Manşet Haber – Haber Merkezi
Türkiye’de enerji verimliliği farkındalığını artırmak amacıyla bu yıl 2’ncisi düzenlenen Binalarda Enerji Verimliliği Proje Yarışması (BENVER-2) sonuçlandı. Yarışmada bir üniversite, bir teknopark ve bir kamu binası ödüllendirildi.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından üç ayrı kategoride düzenlenen yarışmada, toplam 125 kamu, ticari ve hizmet binası değerlendirildi. Jüri, yarışmaya katılan binalarda gerçekleştirilen enerji tasarrufu uygulamalarını değerlendirerek kazananları belirledi.
Savunma Sanayii Başkanlığı ile İstanbul Ticaret Odası ortaklığında faaliyet gösteren Teknopark İstanbul, enerji yönetimi ve verimlilik uygulamalarıyla öne çıkarak ‘En Verimli Ticari-Hizmet Binası’ ödülüne layık görüldü.
Kamu binaları kategorisinde Karayolları Genel Müdürlüğü birinci oldu. LED aydınlatma dönüşümü, ısıtma sistemlerinde yapılan optimizasyonlar ve soğutma çözümleriyle dikkat çeken bina, ‘En Verimli Kamu Binası’ ödülünü kazandı.
Üniversiteler arasında ise Anadolu Üniversitesi Yunus Emre Kampüsü öne çıktı. Aydınlatma sistemlerinin iyileştirilmesi, yenilenebilir enerji kaynaklarının devreye alınması, modern ısıtma sistemleri, bina otomasyonu ve yalıtım uygulamalarıyla kampüs, ‘En Verimli Üniversite Binası’ seçildi.
Kaynak: Manşet Haber
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, nükleer enerjinin Türkiye’nin enerji stratejisinde merkezi bir rol üstlendiğini ifade etti. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) 69. Genel Konferansı’na gönderdiği video mesajda konuşan Bayraktar, nükleer enerjinin iklim değişikliğiyle mücadele, enerji arz güvenliği ve sürdürülebilir kalkınma açısından stratejik önem taşıdığını söyledi.
Bayraktar, Türkiye’nin elektrik tüketiminin önümüzdeki 30 yıl içinde üç katına çıkacağını belirterek, bu artışı karşılamak için nükleer ve yenilenebilir enerji yatırımlarının hız kesmeden devam edeceğini söyledi.
Bakan Bayraktar, 2035 yılına kadar 7 GW nükleer kapasiteyi devreye almayı planladıklarını, küçük modüler reaktörlerin de devreye girmesiyle 2050’de toplam kapasitenin 20 GW’a ulaşacağını ifade etti.
COP29’da alınan karar doğrultusunda, 2050’ye kadar küresel nükleer kapasitenin üç katına çıkarılması hedefine Türkiye’nin de bağlı olduğunu vurgulayan Bayraktar, UAEA’nın kapasite geliştirme ve uzmanlık paylaşımı çalışmalarına aktif destek verdiklerini vurguladı.
İstanbul’daki araştırma reaktörünün daha verimli kullanılacağını açıklayan Bayraktar, barışçıl amaçlarla nükleer bilim ve teknolojinin güçlendirilmesinin Türkiye için öncelikli alanlardan biri olduğunu belirtti.
Bayraktar, UAEA’nın gıda güvenliği, tarım, sağlık, sanayi ve çevre alanlarında yürüttüğü projelere değinerek, Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu’nun (TENMAK), ajansın iş birliği merkezlerinden biri olarak tanınmasından duydukları memnuniyeti ifade etti.
Bakan Bayraktar, sözlerini şu ifadelerle tamamladı:
“Türkiye, nükleer enerjinin güvenli, barışçıl ve verimli şekilde kullanılması için ajans ve üye ülkelerle yakın iş birliğini sürdürecektir. Ortak sorumluluk bilinciyle iklim değişikliği, enerji güvenliği ve sürdürülebilir kalkınma için nükleer enerjinin tüm potansiyelinden yararlanacağız.”
Kaynak: Manşet Haber
Atık Yönetimi ve Atıktan Enerji Üreticileri Derneği (TAYED) Başkanı Ali Rıza Öner, biyogaz tesislerinde üretilecek biyometanın sanayide doğal gazın yerine kullanılmasının karbon salımını azaltacağını belirtti. Öner, Türkiye’nin biyometan için kapsamlı bir stratejiyi bir an önce uygulamaya koymasının zorunlu olduğunu söyledi.
Çimento, cam, seramik, demir-çelik, gıda ve gübre gibi sektörlerde doğal gazın yerine biyometan kullanılabileceğini ifade eden Öner, bu dönüşümün karbon salımını düşürerek çevresel kazanım sağlayacağını ifade etti.
Avrupa Birliği’nin gelecek yıl uygulamaya başlayacağı Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması’nın Türk sanayicisini doğrudan etkileyeceğini hatırlatan Öner, “Biyometan sayesinde sanayici hem karbon ayak izini küçültecek hem de karbon cezasından kurtulacak. Bu durum, dış ticarette rekabet gücünün korunmasını sağlayacak anlamına geliyor.” dedi.
İtalya, Fransa, İspanya ve Almanya gibi ülkelerin biyometanı stratejik bir enerji kaynağı olarak gördüğünü belirten Öner, Avrupa Birliği’nin 2030’a kadar yıllık 35 milyar metreküp biyometan üretim hedefi koyduğunu aktardı. Bu çerçevede milyarlarca avroluk yatırımlarla yeni tesislerin hayata geçirildiği belirtiliyor.
Türkiye’de hâlihazırda 200’ün üzerinde biyogaz tesisi bulunduğunu vurgulayan Öner, küçük ölçekli yatırımlarla bu tesislerin biyogazdan biyometan üretimine geçebileceğini söyledi: “Altyapı hazır, teknoloji mevcut. Gerekli olan tek adım, hızlı ve açık bir yasal düzenlemenin hayata geçirilmesi. Böylece hem tesisler için alternatif bir finansman modeli oluşur hem de sanayicimiz karbon cezası ödemekten kurtulur.”
Öner, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarını Destekleme Mekanizması (YEKDEM) desteği sona eren biyogaz tesisleri için de biyometanın bir çıkış yolu olabileceğine dikkat çekti. “Şebekeye enjeksiyon ve yeşil gaz sertifikasyonu acilen yürürlüğe girmeli. Belediyeler, özel sektör ve yatırımcıların iş birliğiyle bu alan hızla büyüyebilir. Türkiye bu fırsatı kaçırdığı takdirde, hem enerji güvenliği hem de sanayi rekabetçiliği açısından ciddi bir kayıp yaşayabilir. Kaybedecek zamanımız yok” dedi.
Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması’nın karbon yoğun üretim yapan ihracatçılar için milyarlarca dolarlık ek maliyet riski taşıdığını hatırlatan Öner, biyometanın önemini şu sözlerle özetledi: “Biyometan karbon nötr bir yakıttır. Atıkları enerjiye dönüştürerek iklim dostu bir seçenek ortaya koyar ve döngüsel ekonomiye güçlü bir destek sağlar. Bu tür düşük karbonlu çözümlere yönelmeyen firmalar rekabet gücünü kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilir.”
Kaynak: Manşet Haber
Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) “Küresel Hidrojen İncelemesi 2025” raporuna göre, maliyet baskıları ve proje iptallerine rağmen düşük emisyonlu hidrojen üretimi 2030’a kadar beş kat büyüyecek. Ancak büyüme, daha önceki tahminlerin gerisinde gerçekleşecek.
Rapor, dünya hidrojen talebinin 2024’te %2 artarak 100 milyon tona ulaştığını ortaya koyuyor. Ancak talebin büyük bölümü hala emisyon yakalama önlemleri alınmamış fosil kaynaklı hidrojenle karşılanıyor.
IEA’ya göre doğal gaz fiyatlarındaki düşüş, elektrolizör maliyetlerindeki artış ve teknolojinin beklenen hızda yaygınlaşmaması, düşük emisyonlu hidrojenin rekabet gücünü sınırlıyor. Ancak yenilenebilir enerji yatırımlarındaki artış ve yeni düzenlemeler sayesinde, maliyet farkının 2030’a kadar azalacağı öngörülüyor.
Planlanan projelerin tamamının gerçekleşmesi halinde, 2030 yılına kadar yıllık düşük emisyonlu hidrojen üretiminin 37 milyon tona ulaşabileceği öngörülüyor. Şu anda kesinleşmiş kapasite 4 milyon ton seviyesinde; ek politika desteğiyle bu rakamın 10 milyon tona çıkabileceği hesaplanıyor.
Rapor, Çin’in küresel elektrolizör üretiminde %60 payla başı çektiğini ve mevcut projelerin %65’ini oluşturduğunu belirtiyor. Ancak talebin gerisinde kalan yıllık 20 GW’tan fazla üretim kapasitesinin, Çinli üreticiler için risk yaratabileceği vurgulanıyor.
Denizcilikte hidrojen bazlı yakıtların kullanılabilmesi için gerekli teknolojilerin ve liman altyapısının güçlendirilmesi gerektiği vurgulanıyor. Halihazırda 80’e yakın limanın kimyasal ürün yönetiminde uzman olması, geçiş sürecinde avantaj sağlayacak.
Rapor, Güneydoğu Asya’da düşük emisyonlu hidrojen üretiminin 2030’a kadar 430 bin tona ulaşabileceğini öngörüyor. Bunun için yenilenebilir enerji yatırımlarının hızlanması ve pilot projelerin ölçeklendirilmesi gerektiği belirtiliyor.
IEA İcra Direktörü Fatih Birol, “Hidrojene olan ilgi artmaya devam ediyor, ancak ekonomik zorluklar ve politika belirsizlikleri büyümeyi baskılıyor. Buna rağmen genel görünüm umut verici. Hükümetlerin teşvikleri sürdürmesi, talebi artıracak mekanizmaları uygulaması ve altyapı yatırımlarını hızlandırması kritik önemde” dedi.
Kaynak: Manşet Haber
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.